Guatr
Adem elmasının hemen altında, boynun kök kısmında yer alan, kelebek biçimindeki oluşumlar tiroit bezleridir. Bu tiroit bezlerinin şişerek büyümesi sonucunda guatr adı verilen hastalık ortaya çıkar. Öksürüğe ve yutkunma zorluğuna sebep olan guatr, çoğunlukla ağrısız bir hastalıktır. Tiroit bezlerindeki bu şişme eğer küçük orandaysa ve oluşan guatr başka olumsuz bir duruma sebebiyet vermiyorsa genellikle tedaviye ihtiyaç duyulmaz. Tabii bu dikkat edilmemesi gerektiği anlamına gelmez.
Guatr Nasıl Oluşur?
Tiroit bezleri, tiroksin (T-4) ve triiyodotironin (T-3) adı verilen iki önemli hormonu üretmekle görevlidir. Bu hormonlar, vücutta kan akışını kontrol ederek metabolizmayı güçlendirir. Vücudun ihtiyaç duyduğu karbonhidrat ve yağ oranını koruyarak vücut ısısını, kalp ritmini ve ihtiyaç duyulan protein miktarını kontrol eder. Bu hormonların yeterli miktarda üretilmemesi guatr oluşumuna neden olabileceği gibi, başka bir sebeple oluşan guatr da bu hormonların üretilmesini engelleyebilir.
İyot eksikliği
Tiroit hormonlarının üretilmesinde son derece önemli olan iyot çoğunlukla, deniz suyu ve kıyı kesimlerinde yer alan topraklarda bulunur. Günümüzün dünyasında kıyıdan uzak, iç kesimlerde ya da deniz seviyesinden yüksek yerlerde yaşamak zorunda kalan insanlarda çoğunlukla iyot eksikliği görülür. Bu da, daha fazla iyot üretmeye çalışan tiroit bezlerinin büyüyerek guatr oluşturmasına sebep olur. İyot eksikliği, kabak, brokoli ya da karnabahar gibi hormon önleyici gıdaların yer aldığı diyetler uygulanırsa daha da artar.
Zehirli guatr hastalığı (Graves hastalığı)
Guatr bazen, tiroit bezinin çok fazla tiroit hormonu üretmesiyle (hipertiroit) ortaya çıkar. Graves hastalığında, bağışıklık sistemi tarafından üretilen antikorlar, yanlışlıkla tiroit bezine saldırarak aşırı miktarda tiroksin üretimine sebep olurlar. Bu uyarım tiroit bezinin şişmesine neden olur.
Hashimoto hastalığı
Graves hastalığının tam tersi bir durum olarak, hashimoto hastalığında guatr, tiroid bezinin gereğinden az çalışması (hipotiroit) durumunda ortaya çıkar. İki hastalıkta da guatrın kaynağı bağışıklık sistemindeki bozukluktan kaynaklanır. Ancak hashimoto hastalığında tiroit bezinin çok çalışmasına sebep olmak yerine dokusal zarar yaratarak daha az hormon üretmesine neden olur. Düşük hormon seviyesini algılayan hipofiz bezi, tiroit bezini daha fazla uyararak, bezin şişmesine sebebiyet verir.
Multinodüler guatr
Tiroit bezinde birden fazla nodül bulunmasına tıp dilinde multinodüler guatr adı verilir. Multinodüler guatrda, katı ya da içi sıvı dolu hallerde oluşan nodül topakçıkları tiroit bezinin iki yanında oluşup bezin şişmesine sebep olurlar.
Bu vakada da nodül, tiroit bezinin tek bir kanadında oluşur ve yine aynı şekilde bezin şişmesine neden olur. Nodüller çoğunlukla zararlı kanser hücresi barındırmaz ve kansere sebep olmaz ancak kontrol altında tutulmaları ya da ihtiyaç duyulması halinde alınmaları gerekir.
Tiroit kanseri
Nodüle bağlı gelişen guatr vakalarının bazılarında, nodüller kansere sebep olabilir. Ancak bu durum çok düşük bir ihtimaldir. Doktorlar şüpheli bir durumda, tiroit bezinden biyopsiyle bir parça alarak incelemeye gönderir ve çıkan sonuca göre bir yol haritası belirlenir.
Hamilelik
İnsan koryonik gonadotropin (HCG) olarak bilinen hormon, kadınlarda hamilelik döneminde üretilir. Yumurtayı besleyen ve sonrasında uterus duvarına tutunan hücreler tarafından oluşturulan koryonik gonadotropin hormonu, tiroit bezinin şişmesine sebep olabilir.
Guatrojen besinler
Guatr hastalığı ülkemizde en yaygın Karadeniz Bölgesi’nde görülmektedir. Bunun nedeni yöresel olarak, guatrojen bir sebze olan karalahananın çok tüketilmesidir. Karalahananın yanı sıra, yer fıstığı, soya fasulyesi, turp, şalgam, ıspanak gibi guatrojen besinlern tüketilmesi de tiroit bezlerinde şişmeye neden olur.
Guatrın Belirtileri Nelerdir?
Hafif vakalarda tiroit bezindeki şişlik bir sorun yaratmaz. Ancak ilerleyen bazı guatr durumlarında:
- Boyun kökünde, makyaj yaparken ya da tıraş olurken belirgin hale gelen şişlik
- Gırtlakta sıkılma hissi
- Aşırı terleme
- Horlama
- Sinirlilik
- Adet düzensizliği
- İştahta artış ya da iştahsızlığa bağlı ani kilo alımı ve kilo kaybı
- Öksürük
- Ses kısıklığı
- Yutkunurken ve nefes alırken zorluk gibi semptomlarla kendini belli eder.
Guatr Nasıl Anlaşılır?
Guatr hastasılığının teşhisi için bir endokrinoloji doktoruna görünülmesi gerekir. Burada doktorun, boğaz bölgesine elleriyle yapacağı muayenenin ardından hastanın şikayetleri dinlenir. Guatrın kaynağını bulabilmek için doktor, bazı testler ister.
Hormon testi
Kan testi sayesinde tiroit bezinizin ürettiği hormon miktarına bakılır ve tiroit bezinin dengeli miktarda hormon üretip üretmediği gözlemlenir.
Ultrasonografi
Hamilelikte yaygın olarak kullanılan ultrosonografiyle boğaz ve gırtlak bölgeniz incelenerek tiroit bezinizin büyüklüğüne, nodül oluşup oluşmadığına bakılır.
Antikor testi
Antikor testinde, kanda bulunan antikorların sayımı gerçekleştirilir ve guatrın sebebinin fazla miktardaki antikordan kaynaklı olup olmadığı anlaşılır.
Guatr Nasıl Tedavi Edilir?
Guatr tedavisi, guatrın boyutuna, kişide başka sorunlara sebep olup olmadığına ve belirtilerine göre değişkenlik gösterir. Bu nedenle guatr nasıl geçer sorusuna birden fazla cevap vermek mümkündür. Eğer guatrın boyutu küçükse, tedaviye gerek duyulmaz ancak büyümesi ihtimaline karşı düzenli kontrol gerektirir. Doktorunuz uygun gördüğü taktirde sizi aşağıdaki tedavi yollarından birine yönlendirebilir.
İyot takviyesi
Eğer guatr, iyot eksikliğinden kaynaklı oluşmuşsa hastaya iyot takviyesi yapılır. Bu temel gıdalardan alınabileceği gibi hastaya radyoaktif iyot takviyesi de yapılabilir. Radyoaktif iyot takviyesi, tiroit bezlerinin normal boyutlara ulaşmasını sağlasa da tiroit bezinde tembelliğe sebep olabilir.
İlaçla tedavi
Hipotiroid ya da hipertroide bağlı olarak oluşan guatr hastalığında ilaç tedavisiyle hormonal denge sağlanmaya çalışılır. Hipotiroit durumunda levotiroxin içeren ilaçlar reçete edilerek tiroit uyarıcı hormonların üretiminin azaltılması sağlanır. Hipertiroit kaynaklı guatrda ise hormon seviyesini düşürücü ilaçlar kullanılır.
Cerrahi müdahale
Eğer tiroit bezinin genişlemesine sebep olan şey nodüllerse, doktorunuz bu nodüllerin iyi huylu olup olmadığını öğrenebilmek için ultrason yardımıyla biyopsi yapar. Sonucun olumsuz çıkması halinde hasta ameliyata alınarak nodüller cerrahi operasyonla tiroit bezinden alınır.
Hipertiroidi
Hipertiroidi (Zehirli Guatr) Belirtileri;
- Çarpıntı,
- Ellerde ve vücutta titreme,
- Ani kilo kaybı,
- Saçlarda dökülme,
- Kaşıntı,
- Boğazda dolgunluk hissi,
- Aşırı iştah dolayısıyla çok yemek yeme ve su içme,
- Aşırı terleme,
- Çabuk yorulma,
- Sinirlilik sık görülen şikayetlerdir.
Hipotiroidi Tedavisi
Yapılacak kan testleri sonucu teşhisin doğrulanmasını takiben eksik olan tiroit hormonunu vererek çok hızlı iyileşme sağlamak mümkündür. Bu hastalar ömür boyunca ilaç kullanmak zorundadır. Tedavide kullanılan tiroit hormonunun standart dozu yoktur. Bu nedenle her hastada yapılacak ölçüm ve takiplerle gerçek ve doğru idame dozu bulunmalıdır.
Geniz eti
Geniz eti (adenoid), bebekleri ve çocukları hasta olmaktan korumaya yardımcı, süngerimsi dokulara verilen addır. Geniz eti, burun boşluğunun arka tarafında ve ağız çatısı üzerindedir ve aynı bademcik gibi, zararlı bakteri ve virüsleri yakalayarak ve bağışıklık sistemini uyararak, vücudun sağlıklı kalmasına yardımcı olur. Geniz eti, ayrıca vücudun enfeksiyonlarla savaşmasına yardımcı antikorları da içerir.
Geniz Etinin Büyümesine Sebep Olan Faktörler Nelerdir?
Bazı durumlarda, vücuda girmeye çalışan mikropla savaşırken, geniz eti dokusunda şişme meydana gelebilir. Bu şişme, genellikle kendi kendine düzelir fakat bazen tedavi ile şişkinliğe müdahale etmek gerekebilir. Geniz etinin büyümesi sık karşılaşılan bir durumdur. Bu durumda, bademcikler de büyüme gösterebilir.
Geniz Eti Büyümesinin Belirtileri Nelerdir?
- Burun tıkanıklığı oluşur; dolayısıyla çocuk, burundan nefes almakta zorlanır.
- Nefes almak zorlaştığı için, uykuya dalmada zorluk ve horlama meydana gelir. Bu nedenle çocuk uykusuz kalır ve yorgun olur.
- Boğaz ağrısı ve yutkunma güçlüğü görülür.
- Boyunda bezeler meydana gelir.
- Kulak problemleri oluşur.
Geniz Eti Büyümesinin Tanısı Nasıl Konur?
Geniz eti büyümesinin tanısı koymak için, doktorunuz, öncelikle kulak burun boğaz muayenesi yapacaktır. Bazı durumlarda endoskopik yöntemle geniz eti muayene edilebilir ya da röntgen istenebilir.
Geniz Eti Nasıl Tedavi Edilir?
Geniz eti tedavisinde öncelikle ilaçla tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Antibiyotik tedavisine başlanmadan önce hastalığa neden olan mikrobun tipinin belirlenmesi gerekir.
Eğer iltihaplanma sık sık tekrarlanıyorsa, geniz eti, artık koruyucu olmaktan çıkıp zarar veren bir yapı haline gelmeye başlar. Bu durumda ameliyatla alınmaları gerekir.
Geniz ameliyatı, kolay uygulanabilen ve ağrısı az olan bir ameliyattır. Genel anestezi altında, büyümüş olan geniz eti çıkartılır. Ameliyat sonrası hasta aynı gün içerisinde evine dönebilir. Nadir durumlarda burnun arkasına tampon konulması ve hastanın bir gece boyunca hastanede misafir edilmesi gerekebilir. Bazı hastalarda geniz eti tekrar büyüme gösterebilir. Bu durumda operasyon tekrarlanır.
Bademcik
Bademcikler, boğazımızın her iki yanında bulunan yapılardır ve boğaza giren bakteri, virüs ve alerjen gibi davetsiz misafirlerin vücuda giriş yapıp yapmadığını kontrol eder. Bademcikler, lenfoid hücrelerden oluşmuştur ve vücudun bağışıklık sisteminin parçası olan lenfositleri üretir.
Bademcik iltihabı (tonsilit), bademciklerin mikroplarla karşılaşması ve şişmesi sonucunda gelişir. Bademcik iltihabı, dört-beş yaşlarındaki çocuklarda daha sık görülmekte ve enfeksiyonlara bağlı olarak büyümektedir.
Bademcik İltihabının Belirtileri Nelerdir?
Bademcik iltihabının en belirgin semptomları şunlardır:
- Bademciklerin kızarmış, şişmiş ve üzerinin beyaz – sarı renkli bir maddeyle kaplanmış olması
- Boğaz ağrısı
- Yutkunma sırasında ağrı veya rahatsızlık hissi
- Kötü ağız kokusu
- Ateş
- Seste çatallaşma
- Boyundaki lenf bezlerinde şişme
Bademcik İltihabı Nasıl Teşhis Edilir?
Bademcik enfeksiyonlarının tedavisinde enfeksiyon etkeninin bulunması önemlidir. Bunun için boğaz kültürü veya hızlı antijen tarama testi yapılması önerilmektedir. Bademcik enfeksiyonları genelde kendi kendini sınırlayan bir hastalıktır ancak bazen enfeksiyon çevre dokulara yayılabilir ve enfeksiyon genişleyebilir. Yeterli tedavi edilmeyen bazı hastalarda eklemleri ve böbrekleri etkileyen kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Bundan dolayı, bademcik enfeksiyonunda boğaz kültürü sonucu bakteriyel bir enfeksiyon olduğu saptanırsa, ilk 7-10 gün içinde antibiyotik tedavisi uygulanmalıdır.
Bademcik İltihabı Nasıl Tedavi Edilir?
Bademcikler iltihaplandığında öncelikle ilaçla tedavi yöntemi uygulanmaktadır. Antibiyotik tedavisine başlanmadan önce hastalığa neden olan mikrobun tipinin belirlenmesi gerekir.
Faranjit
Farenjit (boğaz iltihabı);burun ve ağız boşluğunun arka duvarında oluşan iltihaplanmadır. Akut ve kronik olmak üzere iki tür farenjit görülür ve ikisi birbirinden farklıdır. Ani gelişen, şiddetli iltihaplanmalar akut farenjittir. Daha hafif seyreden fakat buna karşılık da daha uzun süren farenjit türü ise kronik (müzmin) farenjittir.
Farenjit Belirtileri Nelerdir?
Yutma sırasında katı ve sıvı gıdalar yutaktan yemek borusuna ve oradan da mideye geçerler.
Farenjit yutak dokularının iltihabı olup;
- Ateş,
- Boğaz ağrısı,
- Kızarıklık
- Yutma güçlüğü ile karakterizedir.
Bademcik iltihapları da farenjitler arasında sayılabilir. Tarif edilen akut farenjit dışında kronik farenjit olarak tanımlanan bir hastalık tablosu da vardır,
Kronik farenjitte ;
- Ateş ya da kırgınlık yoktur,
- Yutkunma güçlüğü,
- Gıcık öksürüğü,
- Yanma, gerilme,
- Yabancı cisim takılmış gibi bir his ve boğazı sık sık temizleme isteği vardır.
- Enfeksiyon yine bir etkendir.
Örneğin;
- Hava kirliliği,
- Sigara içilmesi ,
- Alkol, ,
- Acılı baharatlı gıdalar,
- Çok sıcak-soğuk içecekler-yiyecekler gibi boğazı tahriş eden bir etken,
- Burun tıkanıklığı nedeniyle sürekli ağızdan nefes almak, kronik farenjitte daha büyük bir rol oynar.
Akut farenjit sık sık tekrarlanıyorsa kronik farenjite dönüşebilir.
Farenjitteki Risk Faktörleri Nelerdir?
Birçok mikroorganizma farenjite neden olabilir.
Erişkin yaş grubu farenjitlerinin %90 ‘ı çocuk yaş grubu farenjitlerinin % 60-75’i viral etkenlerle ortaya çıkmaktadır. Soğuk algınlığına yol açan virüsler üst solunum yollarını etkilediği için farenjite de yol açabilirler. Tüm tonsillofarenjitlerin %25’inden ise bakteriler sorumludur.
Viral üst solunum yolları enfeksiyonlarındaki risk faktörleri burada da söylenebilir.
Bunlar:
- Kalabalık ortamlar ( kreş, sınıf )
- Sigara,
- Beslenme yetersizliği,
- Kronik hastalıklar,
- Yetersiz uyku ,
- Stres gibi faktörlerdir.
Farenjit Nasıl Tedavi Edilir?
Virüslerden kaynaklanan akut farenjitlerde antibiyotikler kullanılmaz. Ancak ciddi enfeksiyonlarda ya da bağışıklık sisteminin çok zayıf olduğu durumlarda antibiyotik önerilebilir.
Antibiyotiklerin yanı sıra, ağrı kesici-ateş düşürücü ilaçlar, alerji düşünülen hastalarda antihistaminikler, burun açıcı spreyler, öksürük kesiciler ve tuzlu karbonatlı su ile ağız gargaraları kullanılabilir.
Kronik farenjitin ise tedavisi oldukça zordur. Hem doktorun tedavi uygulaması hem de hastanın bazı durumlara dikkat etmesi gerekmektedir. Ancak yine de kronik farenjit çoğu zaman tam olarak ortadan kaldırılamaz. Tedaviyi belirlemek için kronik farenjiti ortaya çıkaran başka bir faktör olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer bulunursa önce onun tedavisi gerekir.
Antibiyotikler genellikle faydasızdır. Alerji, burun kemiğinde eğrilik veya burun içindeki konkaların hipertrofisi, sinüzit, reflü gibi hastalıklar uygun şekilde gerekirse ameliyatla düzeltilmelidir.
Larenjit
Larenjit, ses tellerinin iltihaplanmasıdır. Sorun, genelde viral kökenlidir ve dinlenme, bol sıvı alımı gibi rutin önlemlerle giderilir.
Larenjite neden olan faktörler şunlardır:
- Bakteriler, virüsler, mantarlar,
- Antihistaminikler
- Boğaz reflüsü
- Sesin kötü kullanılması
- Alerji
- Sigara dumanı
- Tüberküloz
Belirtileri Nelerdir?
- Boğaz ağrısı,
- Birkaç gün süren ses kısıklığı,
- Boğaz ağrısı, öksürük ve ateş,
- Diğer soğuk algınlığı ya da grip belirtilerinin geçmesine rağmen ses kısıklığı devam etmesi larenjit belirtisidir.
Tanısı Nasıl Konur?
Teşhis için öncelikle hastalığa virüslerin mi yoksa bakterilerin yol açtığı laboratuvar testleriyle tespit edilir ve buna uygun tedavi sağlanır.
Nasıl Tedavi Edilir?
Bakterilerin yol açtığı larenjit için ilaç tedavisi gereklidir. Ancak virüslerin neden olduğu larenjit, ılık içecekler ile düzelebilir. İlerleyen durumlarda doktorunuz antibiyotik verebilir. 2 ya da 3 haftadan fazla süren ses kısıklığını larenjit olarak algılayıp önemsememek, eğer ses probleminin altında başka bir neden yatıyorsa tehlikeli olabilir. Ses telleri bu dönemde daha narin durumda oldukları için yoğun ses kullanımından kaçınılmalı ve solunum yollarını tahriş edici ortamlardan uzak durulmalıdır. Ses tellerinin zorlanması polip ve kist oluşumuna yol açabilir.
Yutma Bozuklukları
Yutma; ağızdaki, boğazdaki ve midedeki sinir ve kasların koordinasyon içinde çalışması vasıtasıyla sıvı ve katı gıdaların yemek borusuna geçmesinden oluşan karmaşık bir fonksiyondur.
Yutma bozuklukları, katı veya sıvı gıdaların boğazda birikmesi, daha sonra ses tellerinin olduğu bölgeye dökülmesi ve bunun sonucunda ses kısıklığı, boğaz temizleme hissi veya öksürük ile ortaya çıkabilir.
Yutma Bozukluklarının Sebepleri Nedir?
Yutma güçlüğünün en sık görülen nedenleri şunlardır:
- Yaşın ilerlemesiyle birlikte, yutma kasları; hem güçlerini hem de koordinasyon yeteneklerini kaybeder. Bu nedenle, bazen normal salgı bile mideye geçemeyebilir.
- Uyku sırasında yutkunma daha az olur ve salgı ağızda birikir. Uyanırken öksürme veya boğaz temizleme hissi duyulabilir.
- Sinirlilik ve stres, boğaz kaslarında kasılmaya ve bunun sonucunda boğazda bir şey varmış hissine neden olabilmekte ve yutkunmayı güçleştirmektedir.
- Septum deviasyonu (burun eğriliği), sinüslerin normal olarak boşalmasını engeller ve kronik sinüzite neden olur. Septumdaki bir çıkıntı, tahrişe ve anormal salgıya sebep olacaktır.
- Besinlerin geçtiği yol üzerindeki büyümeler veya şişlikler katı ve / veya sıvı gıdaların geçişini yavaşlatır veya engeller.
- Genişlemiş veya şekli bozulmuş konkalar (burnun yan duvarlarında çıkan ve hava akımının ayarlayan, nemlendiren yapılar) veya polipler (enfeksiyon, alerji veya tahriş sonucunda oluşan selim büyümeler) de aynı şikayetlere yol açabilir.
- Reflü de yutma bozukluklarına neden olabilmektedir.
Yutma Bozukluklarının Belirtileri Nelerdir?
Yutma bozukluklarında belli başlı belirtiler;
- Boğazda yanma ve ağrı hissi
- Hazımsızlıktır.
Bu belirtiler; özellikle yemek yedikten hemen sonra yatınca daha da artmaktadır. Yemek borusu ile midenin birleşim yerinde meydana gelen torba şeklindeki fıtıklar da yutma problemlerine neden olabilir.
Yutma Problemlerinin Tanısı Nasıl Konur?
Yutma problemlerinin tanısı detaylı bir KBB muayenesini, bazı laboratuvar testlerini, endoskopik muayeneyi ve röntgeni içerir.
Yutma Bozuklukları Nasıl Tedavi Edilir?
Yutma problemleri sorunun kaynağına göre tedavi edilir:
- Bakteriyel enfeksiyonlar, antibiyotikler ile tedavi edilir ancak bunlar geçici bir iyileşme sağlar. Örneğin, kronik sinüzitte, kapalı sinüslerin ağzını açmak için yapılacak cerrahi bir müdahaleye ihtiyaç vardır.
- Yutma güçlüğüne alerji neden olduysa, sorunun geçmesi için alerji tedavi edilmelidir. Antihistaminikler ve dekonjestanlar, kromolin ve steroid burun spreyleri, diğer şekillerdeki steroidler ve hiposensitizasyon (aşı tedavisi) alerji tedavisi için kullanılabilir. Ancak bazı antihistaminikler kurumaya neden olup salgıyı daha da kalınlaştırır.
- Dekonjestanlar, kan basıncının artmasına, kalp ve tiroid rahatsızlıklarının şiddetlenmesine neden olur. Steroid spreyler tıbbi kontrol altında genellikle yıllarca güvenle kullanılabilir.
- Reflü tedavisine; yatağın baş tarafını 12-15 cm kaldırmak, az ve sık yemek yemek, alkol ve kafeinin yasaklanması, yorucu olmamak şartıyla spor yapılması gibi yaşamı düzenleyici önerilerle başlanır.
- Eğer yutma problemine belli bir hastalık neden olmadıysa, tedavi; kolay akabilmesi için salgının inceltilmesi yönünde olur. Bu tedaviyi alanlar, günde en az sekiz bardak su içmeli, kafeini bırakmalı ve eğer gerekli değilse idrar söktürücü kullanmamalıdırlar.
- Burnun, burun için yapılmış özel cihazlarla günde iki ila altı defa, sıcak suyun içine yemek sodası veya tuz ilave edilerek hazırlanan sıvı ile yıkanması, kalın ve azalmış salgının düzeltilmesine yardımcı olur.
- Reçete gerektirmeyen, basit tuz çözeltiler burnu nemlendirmek için kullanılabilir.
- Sık sık boğaz temizlemek, boğazda tahrişi daha da arttırarak, durumun kötüleşmesine neden olur.
Ağız Kokusu
Solunum sistemine gelen havanın bakterilerle birleşip dışarı açılması ile bireyin kendisini ve çevresini rahatsız etmesi durumuna ağız kokusu denir.
Ağız kokusunu bireyin hem kendi sağlığını hem de toplum ile olan ilişkisini etkileyen büyük bir problem olarak kabul etmeliyiz. Ağız kokusu her ne kadar bir hastalık olmamasına rağmen yol açtığı sosyal nedenler bireylerin hayat kalitesini düşürmektedir. Başlıca sistemik ve lokal nedenlerden kaynaklanmaktadır.
Ağız Kokusunun Bölgesel (Lokal) Nedenleri
Kanamalı dişeti hastalıkları, çürük dişler, hatalı yapılan dolgu ve kaplamalar, dil üzerinde biriken bakteriler, faranjit ve tonsilitlerdir.
Ağız Kokusunun Sistemik Nedenleri
Ağız kokusunun; sistemik nedenleri ise mide bağırsak hastalıkları, karaciğer hastalıkları, diyabet, böbrek hastalıkları, kullanılan kanser ilaçları, kserestomi, tükürük bezi hastalıkları, akciğer hastalıkları ve bunun gibi sistemik hastalıklardır.
Ağız kokusuna sahip hastaların yüzde doksanı sabah kalktıklarında ağızlarında kötü bir tat ve kötü koku hissetmektedirler aynı zamanda bu hastalarda gün içerisinde de ağız kokuları görülmektedir. Bunun farkında olan hastalar bu nedenle çesitli ağız gargaraları ile spreyler kullanmaktadır. Fakat bunlar kalıcı çözüm oluşturmadığı gibi hastanın şikayetlerini de geçirmezler.
Ağız Kokusunun Olası Nedenleri
Tütün: Tütün ürünleri ağız kokusuna neden olurlar. Ek olarak, diş eti hastalığı olasılığını da artırır ve bu da kötü nefese neden olabilir.
Gıda: Dişlere yapışan gıda partiküllerinin parçalanması kokulara neden olabilir. Soğan ve sarımsak gibi bazı yiyecekler de kötü nefese neden olabilir.
Ağız kuruluğu: Tükürük, ağızları doğal olarak temizler. Ağız kuruluğu (Kserostomi) gibi spesifik bir hastalığa bağlı olarak koku oluşabilir.
Diş hijyeni: Fırçalama ve diş ipi kullanmak, birikebilen ve yavaş yavaş parçalanabilen, koku üretebilen küçük gıda maddelerinin çıkarılmasını sağlar. Fırçalama düzenli değilse, plak adı verilen bir bakteri tabakası oluşur.
Crash diyetleri: Oruç ve düşük karbonhidratlı beslenme programları ağız kokusu oluşturabilir. Bunun nedeni, keton adı verilen kimyasalların üretildiği yağların parçalanmasıdır. Bu ketonlar güçlü bir aromaya sahiptir.
İlaçlar: Bazı ilaçlar tükürüğü azaltabilir ve bu nedenle ağız kokusunu arttırabilir.
Ağız, burun ve boğaz koşulları: Bazen, boğazın arka tarafındaki bademcikler üzerinde küçük, bakteri kaplı taşlar oluşabilir ve koku üretir.
Yabancı cisim: Özellikle çocuklarda burun boşluğuna yerleşmiş yabancı cisim varsa kötü nefes alınabilir.
Hastalıklar: Bazı kanserler, karaciğer yetmezliği ve diğer metabolik hastalıklar, ürettikleri kimyasalların spesifik karışımları nedeniyle ağız kokusuna neden olabilirler. Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD) mide asitleri sürekli reflü nedeniyle kötü nefese neden olabilir.
Ağız Kokusunun Tesbiti
Ağız kokusunun tesbitinde kullanılan, elektorokimyasal ölçüm yapan cihazlar bu kokunun şiddetini ve etkenini belirleyebilmektedir. Ayrıca kan gazlarına, tükürük ph dizbozitesine, dil sırtındaki bakteri tespitine de bakılabilmektedir.
Ağız kokusu şikayetiyle hastaneye başvuran hastanın diş hekimliği kliniğinde elektro kimyasal olarak ölçümleri yapılarak ağız kokusu tespit edildikten sonra sistemik nedenlerden kaynaklanıyorsa ilgili branşlardaki kulak burun boğaz, göğüs hastalıkları, biyokimya ve dahiliye kliniklerinde, lokal nedenlerden kaynaklanıyorsa diş kliniğininde etken tedavi edilerek ağız kokusu ortadan kaldırılmaktadır.
Ağız Kokusu Tedavi Yolları
Ağız kokusu her hangi bir hastalıktan kaynaklanıyorsa mutlaka kaynağın tedavi edilmesi gerekir. Genel olarak yaşanan ağız kokusu sorunları ağız ve diş sağlığına dikkat edilmesi ile tedavi edilebilir. Oral hijyenin sağlanması bakterilerin azalmasına yardımcı olur. Düzenli diş fırçalamak, diş ipi kullanmak, dilin temizliğine dikkat etmek ağız kokusunu tedavi etmede gerekli adımlardır.
Ağız kokusu sorunu yaşayanların ağız kokusu nedenlerini anlamak için uzmana başvurmaları en doğrusudur. Ağız kokusu tedavisi için nedenlerin tam olarak anlaşılması önemlidir. Basit hijyen sorunlarından kaynaklanan ağız kokusu için gargara kullanmak gibi tedaviler faydalı olabilir. Ağız kokusu tedavisinde amaç ağızdaki kötü bakterileri azaltmaktır.
Ağız İçi Lezyonlar
Ağız İçi Kanserleri (İntraoral Kanserler)
Bu tip kanserler, (İntraoral kanserler) genellikle orta yaş grubunda görülür. Erkeklerde kadınlara oranla 2 kat fazla rastlanır. Son yıllarda sigara ve alkol tüketiminin kadınlar arasında da gözle görülür bir artışı söz konusudur. Bu nedenle, özellikle dil kanserlerinin kadınlarda görülme oranında önemli bir artış gözlenmektedir.
Ağız içi kanserleri ağız boşluğunu oluşturan bölgelerde ortaya çıkar. Bu bölgeler, dil, ağız tabanı, sert damak, yumuşak damağın ön kısmı, çene, yanak ve dişetleridir. Ağız içi kanserleri orijinal olarak ağız boşluğunu döşeyen örtüden (mukoza) kaynağını almakla birlikte, ağız boşluğunda sayısı 600 ile 1000 arasında olan minör tükürük bezlerinden de gelişebilir.
Ağız İçi Kanserlerinin Nedenleri
Ağız içi kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmemektedir. Bununla beraber, tütün ürünleri, alkol ve bazı besinlerdeki karsinojen katkı maddeleri, kötü diş veya protezlere bağlı kronik travmalar ağız içi kanserleri riskini arttırabilir. Genetik yatkınlık da ağız içi kanserleri için risk faktörleri arasında yer alır.
Ağız içinde, özellikle dil üzerinde sürekli beyaz lekeler (lökoplaki) veya kırmızı lekeler (eritroplaki) ortaya çıktığında, kanser öncüsü yaralar olarak dikkate alınmalı ve bu lezyonlar mutlaka bir kulak burun boğaz uzmanı tarafından değerlendirilmelidir. Birçok ağız içi yara öncelikle diş hekimi tarafından görülmektedir. Bu nedenle diş hekimleri hastalığın erken dönemde teşhis edilmesinde çok önemli bir rol oynarlar.
Ağız İçi Kanserlerinin Belirtiler
- Ağız içinde kolaylıkla kanayan ve iyileşmeyen bir yara
- Ağızın iç bölgesinde veya etrafında beyaz veya kırmızı renkli alanlar
- Ağız içinde hassas, tahriş olmuş, kabarık veya kalınlaşmış alanların olması
- Ağzınızın herhangi bir bölümünde his kaybı veya uyuşukluk
- Alt veya üst çenede meydana gelen şişlikler ve bunun sonucu mevcut protez uyumunun bozulması
- Çiğneme veya yutma güçlüğü
- Ağızda acı veya zor tanımlanan ağrı
- Bilinen bir neden olmaksızın boğazda takılma hissi
- Ses değişikliği veya boğazda yutulamayan cisim hissi
- Dil ve çene hareketlerinde zorlanma
- Boyunda şişlik (kitle)
Ağız içi kanserleri başlangıç döneminde ağrısızdır. Kanser ilerleyerek sağlıklı ağız dokularında hasar oluşunca ağrı şikayeti de başlar. Hastaların mevcut ağız kanserini fark etmesi güç olabilir. Tedavi geciktiğinde hastalık boyundaki lenf bezlerine, çevre komşu dokulara, akciğer ve kemik gibi uzak organlara yayılım gösterebilir.
Tanı
Bir ay içerisinde geçmeyen ağız içindeki herhangi bir şişlik veya doku değişikliği kulak burun boğaz uzman hekimi tarafından değerlendirmelidir. Tam bir kulak burun boğaz muayenesini takiben hastaya kesin tanı konulabilmesi için tümörden biyopsi alınmalıdır.
Tümör boyutları ve diğer yapılara yayılması hakkında fikir sahibi olmak için; boyun ultrasonu, bilgisayarlı tomografi (BT), manyetik rezonans görüntüleme (MRG), pozitron emisyon tomografisi (PET) gibi görüntüleme yöntemlerinden yararlanılmaktadır.
Ağız İçi Kanserlerinde Tedavi
Tanı konduktan sonra, kulak burun boğaz uzmanı tarafından tümörün boyutu ve evresi, hastanın genel durumu ve tümörün yakın veya uzak yayılımı (metastaz) olup olmamasına göre hastalığın tedavisi planlanır. Bu tümörlerin tedavisinde bilinen en başarılı yöntem cerrahidir. Tümör ve yayılma potansiyeli olan çevresindeki bölgeler vücuttan uzaklaştırılır. Hastalığın evresi, hastanın genel durumu ve patolojik inceleme sonuçlarına göre radyasyon ve kemoterapi de tedaviye eklenebilir. Başarılı tedavi sonuçları için erken tanı son derece önemlidir.
Herpetik (Uçuk) Lezyonlar Nedir?
Uçuk olarak da bilinen herpetik lezyonlar; dudak ve ağız etrafında herpes simplex virüsü yüzünden oluşan yaralardır. Bu virüs vücuda çoğunlukla cilt ya da ağız içerisindeki bir açıklıktan girer. Açık uçuk yaraya dokunulduğunda ya da yaradan sızan sıvıyla temas edildiğinde, mikropla temas etmiş bir yiyecek ya da bıçağı paylaştığınızda, öpüştüğünüzde ya da birinin tükrüğüne dokunduğunuzda bulaşabilir.
Uçuğun Belirtileri Nelerdir?
Uçuğun belirtileri arasında; karıncalanma, kaşıntı ve ağzınızın dudağınızın etrafında hissedilen ağrı, ateş, boğaz ağrısı, boynunuzda ya da vücudunuzdaki bezlerdeki şişlikler sayılabilir. Uçuklar görüldükten sonra genellikle yara açılır ve içerisinden berrak bir sıvı sızar, sonrasında üstü kabuk tutar. Birkaç gün ile iki hafta arasında iyileşir. Bazı insanlar için uçuk çok acılı olabilir.
Uçuk Nasıl Tedavi Edilir?
Uçuklar genellikle birkaç gün içerisinde kendi kendine iyileşerek kaybolur. Eğer ağrıya neden oluyorsa ya da kötü hissetmenize yol açıyorsa tedavi edilebilir. Tedaviler arasında cilt kremleri, merhemler ve bazı haplar sayılabilir. Bu işlemlerle sadece bir-iki gün daha erken uçuktan kurtulabilirsiniz.
Uçuklardan kurtulmanın en etkili yollarından biri de lazer tedavisidir. Eğer lazer tedavisini zamanında yaptırabilirseniz, uçuğun çıkmasına mani olabilirsiniz. Eğer uçuk çıkmadan önce bu bölgede karıncalanma hissediyorsanız, hemen lazer tedavisi için bir randevu alın. Eğer uçuk çıkmışsa lazer tedavisi rahatsızlığınızı azaltacak, uçuğu kurutup daha hızlı iyileşmesini sağlayacaktır.
Uçuğa yol açan herpes virüsü yok edilemez. Hayatınızda bir kez enfekte olduktan sonra virüs ömrünüz boyunca vücutta kalır. Eğer çok sık uçuk çıkarıyorsanız, tedavi bu uçuk sayısını ve şiddetini azaltabilir. Genellikle uçuk hep aynı bölgede çıkar. Lazerle birkaç kez tedavi edildikten sonra aynı bölgede uçuk görülme ihtimali çok düşük olacaktır.
Uçuk Tedavisinde Lazer Kullanmanın Faydaları Nelerdir?
- Yüksek teknolojidir, maliyeti çok yüksek değildir
- Rahatlama hemen olur ve kalıcıdır.
- Eğer dudak karıncalanmaya başladığında uygulanırsa uçuğun çıkmasını engeller.
- Tedavi sonrası uçuğun büyümesi durur.
- Herhangi bir rahatsızlık olmaksızın iyileşmeyi hızlandırır.
- Tedavi anestezi gerektirmeden birkaç dakikada tamamlanır
Aft
Yemek yemekten, konuşmaya hatta genel sağlığa kadar olumsuz etkileri olan ağız içi lezyonları (ağız ülseri) ya da yaraları içinde en çok rastlananı aftlardır (rekürrent aftöz stomatit – RAS).
Ağrılı, kırmızı sınırlı, küçük (genellikle 1 cm’den küçük), beyaz yaralardır. Kadınlarda daha sık görülür. Yaşlandıkça oluşma sıklığı azalır. Bazen bir aft iyileşirken bir diğeri çıkar. Aynı anda birden çok aft oluşabilir. Bulaşıcı değillerdir, genellikle uçukla karıştırılırlar. Ancak uçuk virüs kaynaklı iken, aft oluşumunda virüslerin etkisi yoktur.
Aftlar Vücudun Hangi Bölgelerinde Oluşur?
- Yanak ve dudak mukozası,
- Diş eti,
- Dilin üstü,
- Farenks,
- Yumuşak damak.
Aftların Oluşma Nedenleri Nelerdir?
- Kalıtsal geçiş
- Stres ve ankisiyete
- Kötü ağız hijyeni
- Sert diş fırçaları
- Yanak, dudak içi ve dilin ısırılması, oral travmalar
- Zayıf bağışıklık sistemi
- Ağıza tam oturmamış protezler
- Tuzlu, baharatlı, asit içeriği yüksek besinler
- ACE inhibitörleri, beta blokörler, antiromatizmal ilaçlar gibi bazı ilaçlar
- Tütün ürünleri
- Sodyum lauril sülfat içeren diş macunları
- Besinleri çok sıcak ya da çok soğuk tüketmek
- Hormonal değişiklikler
- B vitamini, folik asit veya demir eksikliği
- Bazı malign hastalıklar
- Behçet hastalığı, AIDS
- Domates, çilek gibi bazı yiyeceklere karşı alerji
- Enflamatuvar barsak hastalıkları
- Aşırı yorgunluk
Aft Nasıl Tedavi Edilmektedir?
Aft tedavisinde altta yatan asıl neden ortadan kaldırılır. Ayrıca semptomlar azaltılmaya çalışılır. Genellikle 1-2 hafta içinde geçerler. Eğer 2 haftadan fazla sürerse mutlaka doktora başvurulmalıdır. Ağız hijyeninin sağlanması, tahriş edici (asidik, çok sıcak gibi) gıdalardan uzak durmak, yumuşak uçlu diş fırçası kullanmak gibi bazı noktalara dikkat etmek aft oluşumunu engellemeye yardımcı olur. Antiseptik ağız gargarası kullanmak ya da tuzlu suyla gargara yapmak, B vitamini, folik asit, demir takviyesi, mentol içeren diş macunu, şeker vb. ‘den uzak durmak, yemek öncesi ağız için olan lokal anestezik uygulamak ve kortikosteroidler semptomları azaltmaya yardımcı olur. Ağrı için hafif ağrı kesiciler kullanılabilir.
Gırtlak Kanseri
Gırtlak Kanseri Nedir?
Yutak ile nefes borusu arasında yerleşmiş kötü huylu tümörler “gırtlak kanseri “ olarak isimlendirilmektedir. Gırtlak; konuşma, yutma, hava yolu koruması ve solunum gibi çok önemli görevleri olan bir organdır.
Gırtlak Kanserinin Belirtileri Nelerdir?
Gırtlak; Anatomik olarak ses tellerinin üstündeki bölge, ses telleri bölgesi ve altındaki bölge olarak üç bölüme ayrılır. Ses tellerinden kaynaklanan gırtlak kanserleri ilk olarak ses kısıklığı ve seste değişiklik ile belirti verir.
Ses telleri üstü bölgesi gırtlak kanserleri ise başlangıçta yutma sırasında ağrı, yutma güçlüğü, boğazda takılma hissi, öksürükle kanama, ileri dönemlerde nefes darlığı boğuk ses gibi şikayetlere yol açar. Ses tellerinden kaynaklanan gırtlak kanserlerinde de ileri dönemlerde nefes darlığı soluk almada güçlük ortaya çıkar. Alt bölgedeki kanserler ise başlangıçta nefes darlığı şikayetine yol açarlar.
Tanısı Nasıl Konur?
En önemli tanı yöntemi fizik muayene ile gırtlağın değerlendirilmesidir. Bu muayene sırasında şüphe duyulan bir görünüm olursa o alandan yapılacak biyopsi ve histopatoljik inceleme ile tanı kesinleştirilir.
Evreleri Nelerdir?
Gırtlak kanserleri; hastalığın gırtlak içinde yayılması, ayrıca boyundaki lenf bezlerine ve başka organlara yayılması değerlendirilerek 0’dan 4’e kadar evrelenir. En erken evre 0, en ileri uzak metastaz yapmış hastalık 4C olarak sınıflandırılır.
Tedavisi Var Mıdır?
Gırtlak kanserlerinin tedavisinde cerrahi tedavi ve radyoterapi ( ışın tedavisi) yöntemleri kullanılabilir, tedavide başarılı olmamızı etkileyen en önemli ve kritik konu erken teşhistir. Hastalık ne kadar erken teşhis edilirse; gırtlağın da konuşma, yutma gibi fonksiyonlarının korunarak tedavi edilmesi o kadar mümkündür.
Ameliyat Olan Kişiler Nelere Dikkat Etmelidir?
Özellikle erken evrede teşhis edilip organ koruyucu bir cerrahi veya radyoterapi uygulanmış olan hastaların kesinlikle sigarayı bırakmaları, Tedavi edildikleri merkezlerdeki takip ve kontrol muayenelerine uymaları Beslenmelerine ve vücut dirençlerine dikkat etmeleri gereklidir.